30 Eylül 2010 Perşembe

Aşk’ı okudunuz mu ?


Aslında okumayın yaşayın demeyi yeğlerim size.Ben Aşk’ta anlatılan felsefeyi çok sevdim ve mümkün olduğunca hayatıma yansıtma kararı aldım zira.Sınırsızca ve hesapsızca sevme eğilimine yönelmek…Her yaratılmışa yaratandan ötürü sevgi ve ilgi beslemek …Kitabın bana verdikleri bunlardı.Dalgalı bi denizde seyahat edercesine coşkuyla vardım son sayfalara .Tüm okuyanların da aynı hazzı alacağına ve bi kaç hayatı kolaylaştırıcı detay yakalayacağına eminim

Elif Şafak’ın harika çalışmalarından biri….Bu kitabı ölmeden önce okumalı her insan

Sevgiler Kahve Molasından ….

30 Temmuz 2010 Cuma

Yaz okulumuz bitti !!

Dün gece bizim için özel bi geceydi…Neden mi? Oğluşumun yaz okulununun final gecesine katıldık.Ben de Onun kadar heyecanlıydım dün gece.5 haftalık yaz okulu sürecinin sonunda güzel bir final gecesi ile noktaladılar oğlum ve arkadaşları bu yazki aktivitelerini.Onun bişeyler öğrenmiş olması ve vaktini arkadaş çevresi içinde sıkılmadan oyunlarla geçirmiş olması beni de ayrıca çok mutlu etti. 

 
Oğlum Yuşa’yı “Dilekçe” adlı skeçte baba rolünü canlandırırken görüyorsunuz.En alttaki beyaz takımlı yakışıklı kendisi.Takma bıyıklarına da hasta oldum bu arada  Bıyıkları çıkmış gerçek bi baba olduğun günleri de görürüm inş. Yuşa efendi 


 
 
 
 
Bunlar da minik Mevlanalar…Ne şekerler değil mi ama ? Felsefesi de nasip olsun taze dimağlarına inş. Mevalana nın diyelim :)



Bu yazı atlattık,oğluma ve tüm diğer evlatlara mutlu tatiller dileyelim.Bol bol dinlensin taze beyinler ki önümüzdeki okul sezonuna bomba gibi başlasınlar değil mi.Tüm öğrencilerimize ve onlarla birlikte emek harcayan ebeveynlerine sevgiler mutlu tatiller!                                                                                                                                                                  

Evet  bir kahve molamızın da sonuna gelmiş bulunmak tayız bir daha ki molamızda görüşmek dileğiyle hepiniz allaha emanetsiniz ...öpüldünüz şekerler :)))

27 Mart 2010 Cumartesi

Bahar mı geldi ?

 
Baharın gelmesiyle birlikte kıpırdanıyor duygular...Dünya bi başka canlanıyor hayalimizde.Sevdiklerimize daha bi sıkı sarılıyoruz.Her türden sevgiyi anlamlandırma gayretine dalıyoruz...Bu hisleri tınıya dönüştürmüş Candan ErçBaharın etin.Alttaki satırlarla yeni bi bahar şarkısı çıkmış ortaya.Ben dinledim hasta oldum ,şimdi sıra sizde dostlar...Sözü Candana bırakıyorum şimdi :

Sen bana müjde misin umut musun sevgili
Kim demiş geçti mevsim ufukta göründü kar
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgilim
Benim yorgun gönlümde aşkının telaşı var
Bu kaçıncı bahar sakın sorma sevgili
Benim olgun gönlümde aşkının telaşı var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var
Sen bana vaat misin lütuf musun sevgili
Kim ne derse desin al beni sinene sar
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim gönül ülkemde bir tek senin aşkın var
Yaşanmış baharları unut gitsin sevgili
Benim yorgun gönlümde bir tek senin aşkın var
Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum

Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar

Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var
Tabiki ben böyle oldugum için bahar
Çünkü sana değdiğinden beri ellerim
Bütün kış dallarında tomurcuklar var 

Kahve molası  bahar kokularıyla kaplı günler diler...                                                 

8 Şubat 2010 Pazartesi

dünde kalanlar.. :(:(


...Geçtiğimiz günlerde rastladığım ve okuyup çok duygulandığım bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizlerle.Çook eskilerden bahsediyomuş gibi görünse de daha şuracıkta duran çocukluğumuzu anlatıyor bu yazı.Beton binalar arasında yitip giden insaniyetliğimizi hatırlatıyor bizlere.Nerde ne zaman kaybettiğimizi bir türlü anımsayamadığımız masumiyetimizi bulduruyor bu satırlar .. 
                                                                                                                                                                          
Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı.Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.Hatta Babanım bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.....
En büyük eğlencemiz sokaklarda oynam...aktı.Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya,zıplaya yürüyerek gelirdik.



Servis falan yoktu.
Ayakkabılarımız eskirdi.Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar,hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.Kısacacı evine gidip gelen (...ki;sadece çişi gelen giderdi evine)elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.

Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.


Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi... Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz,onlar nedir bilmezdik bile, asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.


Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.Azar işitip, acillere taşınmazdık. Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik. Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.


Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.






Komşumu tanımıyorum ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.Evlerimiz var, içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar..

.Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz...


Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara dede, nene diyehatırını soran çocuklarımız yok oldu.Ben kapılarında 'vale'lerin, 'bady'lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksidini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder.Nedir bunlar?

Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
  
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.İyi de neden böyle olduk ? Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi?..'Her toplum hakettiği gibi yönetilir'derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi?


 (kahve molası garip bir hüzünle kaçar öpüldünüz şekerler...

2 Şubat 2010 Salı

evim dergisi & kahve molası :))

dikiş kutusundan çıkanlar .
Tuhafiyeci ziyaretinden ya da evdeki dikiş kutusundan temin edeceğiniz eski kumaş parçaları ve saten kurdeleler pencerede, masaüstünde ve duvarlarda karşımızı çıkıyor  

 

PERDE KENARINDA
 
Aslına bakılacak olursa bu tip uygulamalar çok eski zamanlardan beri keşfedilmiş ama artık pek de uygulanmayan modası geçmiş tabir edilen türden. Biz hem eskiye dönelim, hem de elde olan veya çok ucuza satın alınan malzemelerle neler yapılır göstermek istedik. Ele aldığımız ilk şey de bir çift perde oldu. Farklı renkte iki kurdeleyle perdenin birbirine bakan kenarlarına biri fırfırlı biri düz olacak biçimde biye geçtik. İlk olarak sarı kurdeleyi perdenin ucundan biraz geriye doğru düz bir biçimde diktik ve daha sonra pembe olanını büzgüler yaparak en uç kısma taktık. Bu işlemi dikiş makinasında yapabileceğiniz gibi elde de dikebilirsiniz. Yapıştırma yöntemleri de söz konusu ama yıkama esnasında sökülebilme ihtimaline karşı dikiş en sağlam yöntem.




Tabloların veya çerçevelerin kenarlarına, daha gösterişli dursunlar diye kullanılan paspartuları bu defa kumaş kaplayarak yaptık. Siz de evinizdeki eski, artık veya kullanılmayan kumaşlardan faydalanarak bunu uygulayabilir, duvarlarınıza ve tablo çerçevelerinize tarz katabilirsiniz. Tablonun arkasında duran MDF levhayı çıkarın ve düz bir alana serdiğiniz kumaşın üzerine, kenarlarına eşit şekilde pay verilmiş biçimde oturtun. Daha sonra kumaşın fazlalıklarını içe doğru katlayıp yapıştırın ve tablonun arkasına yeniden yerleştirin. İstediğiniz her türlü kumaşla veya desenli kağıtlarla yapabileceğiniz bu uygulamayla tablolarınızın paspartuları artık rengarenk ve desen desen. Bu arada resimlerinizin tam ortada eşit biçimde durmaları için onları MDF levhaya yapıştırmayı unutmayın.



28 Ocak 2010 Perşembe

nice mutlu yıllara aşkım

  
Uzun aradan sonra kahve molası sizlerleyim… 


Sevgili eşimin doğum günüydü geçtiğimiz hafta pazar günü. Ona bir kazak veya pantolon gibi sıradan şeyler almak istemedim …Düşündüm saat alayım ki;vakti iyi ayarlasın ve bize ayıracağı zaman dilimlerini atlamasın )Kendisine güzel bir Bulgari saat aldım…

Nice mutlu yıllara hayatımm ! Bakalım sizler beğenecekmisiniz
Şimdilik kahve molasından sevgilerle
                                         

8 Ocak 2010 Cuma



Sertab Erener açık adres sormuş sevgilisine bu dizelerde,ve harika bir şarkı çıkmış ortaya.Bu acıların hepsi mi daimi ? diye de eklemiş.Sevgili eşimin açık adresini biliyorum aynı adresteyim,ve Ondan uzak olmanın acısı da yok içimde ama yine de ruhuma dokunmayı başardı bu şarkı .Demek ki başarılı bir iş çıkartılmış.E ne de olsa uluslar arası bi yarışmanın galibinden söz ediyoruz.Başarı çok beklendik bir sonuç olsa gerek değil mi 

Ben de mutluluğun adresini soruyorum sizlere verebilen olur mu acaba?

Sorma bu ara şu halimi

Bu acıların hepsi mi daimi

Yazık oldu her iki tarafa da

Şimdi sence daha iyi mi

Bir gün oldu iki gün oldu


Ay oldu yıl oldu ümitlere


Unutmuyor gönlüm seni


Seviyor her gün her gece

Yoruldu duruldu kırıldı vuruldu bir kaç kere


Yazılıdır hepsi hikayede
Yok mu bir haber alan, yok mu gören


Bu mudur adetin bu mudur tören


Yaz ya da söyle bulamadım böyle


Neresi açık adresin neresi